Orhan Veli ve Türk Şiirindeki Devrimi
Modern Türk şiirinin en önemli isimlerinden Orhan Veli, Garip akımıyla Türk şiirinde yepyeni bir yolun açılmasına öncülük etti. Kısacık ömrüne sığdırdığı şiirleri, çevirileri, yazıları ve devrim niteliğindeki edebi fikirleriyle Türk edebiyatının unutulmazları arasına girmeyi başardı. Orhan Veli’nin yaşamı, karşılaştığı zorluklar ve Türk şiirinde devrim niteliğindeki adımlarını ele alıyoruz.
Orhan Veli’nin Yaşamı
Orhan Veli Kanık, 13 Nisan 1914 tarihinde Beykoz’da dünyaya geldi. Çocukluğu Beykoz, Beşiktaş ve Cihangir’de geçen Orhan Veli’nin okul yaşamı da çok çeşitliydi. Önce Beşiktaş’ta ilkokula giden Orhan Veli, daha sonra Galatasaray Lisesi’ne geçti. Galatasaray Lisesi’nden ayrıldıktan sonra ailesiyle Ankara’ya taşındılar ve okul hayatına burada devam etti. Daha sonraları Türk şiirinde büyük bir yenilik yapacak Garip hareketini kuracağı arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet’le ortaokul yıllarında tanıştı. Lisenin ilk sınıflarında öğretmeni Ahmet Hamdi Tanpınar’dan aldığı destekle yazı yolculuğuna başladı. Lisede Oktay Rifat ve Melih Cevdet’le Sesimiz adlı bir dergi çıkardılar. 1933’te Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne başlasa da bu bölümü bitirmeden Ankara’ya dönerek PTT Genel Müdürlüğü Telgraf İşleri’nde memur oldu. Bir yandan yazmayı da sürdüren Orhan Veli’nin Varlık dergisinde ilk şiirleri yayımlandı. İlk şiirlerinde Mehmet Ali Sel mahlasını kullanan şairin, devam eden yıllarda da çeşitli dergilerde şiirleri basılmaya devam etti.
1941’de Oktay Rifat ve Melih Cevdet’le Garip adlı kitabı çıkardılar. Askerlikten döndükten sonra Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’na girerek çeviriler de yapmaya başladı. Maddi zorluklar nedeniyle başladığı çevirmenlik yolculuğunda Moliere başta olmak üzere Fransız edebiyatından birçok çeviri gerçekleştirdi. 1949’da Ankara’da Yaprak dergisini yayın hayatına soktu.
10 Kasım 1950 gecesi Ankara’da karanlık bir sokakta sarhoş yürürken belediyenin kazdırdığı bir çukura düştü. İki gün sonra İstanbul’a geldi, şiddetli bir baş ağrısı çekiyordu. Hastaneye gittiğinde alkol zehirlenmesi teşhisi konuldu ancak beyin kanaması geçiriyordu. Cerrahpaşa Hastanesi’nde 36 yaşında hayatını kaybetti.
Orhan Veli’nin Devrimi: Garip
Orhan Veli, şiire başladığı yıllarda dönemin şiir anlayışına uygun şiirler kaleme alıyordu. 1937’den itibaren yeni şiir denemelerini yayımlamaya başladı. Şiirle ilgili düşüncelerini dört makale halinde Varlık dergisinde yayımladı. 1941 yılında Oktay Rifat ve Melih Cevdet’le beraber Garip adını verdikleri ilk şiir kitapları basıldığında, bu kitaptaki önsöz Varlık’taki yazıların düzenlenmiş haliydi. Garip’teki şiirler dönemin otoritelerince gerçekten de “garip” karşılandı. Garip kitabıyla gelişen düşünceler ve şiirsel anlayış özellikle 1945-1950 yıllarındaki Cumhuriyet şiirinde önemli bir rol oynadı.
Garip önsözünde şiirin ne olduğundan çok ne olmadığından söz edildi. Vezinsiz, sanatsız, oldukça sade ve herkesin anlayabileceği bir şiir gayesine odaklanan bu metinde geleneksel Türk şiirindeki ağır dil eleştiriliyordu. Kitap, Türk edebiyatında devrim etkisi yarattı ve o zamana kadar Türk şiiriyle ilgili her şeyden bir kopuş yarattı. Şiir sanatı halka yönelikti. Orhan Veli, yeni biçimli şiirler yazmaya başladığında sıradan insanların hayatlarına ve sıradan dertlere odaklandı. “Hiçbir şeyden çekmedi dünyada / Nasırdan çektiği kadar” dizelerinin yer aldığı Kitabe-i Sengi Mezar şiiri yayımlandığında infial uyandırdı. Nasır gibi bir kelimenin şiirde yer alması edebiyat çevrelerini şok etmişti. Sıradan insanın üstelik bu biçimde şiire girmesi yepyeni bir olaydı.
Tanzimat döneminden itibaren devam eden aruz ve hece vezni tartışmaları, Nazım Hikmet’in serbest vezni denediği dönemde de sürüyordu. Orhan Veli’nin serbest tarzı Nazım Hikmet’ten daha farklıydı. Garip şiiri Nazım Hikmet’in toplumcu-gerçekçi şiirini de reddediyordu.
Şiirde şairaneliğe karşı çıkarak, kendi dönemine kadar ve hatta sonrasında da devam eden şiirsel geleneğe başkaldıran Orhan Veli, Garip’teki manifestoyla kendilerinden önceki anlayışları inkâr eden poetikalarını oluşturdu. Dönemin sanat çevresini şaşkınlığa uğratarak onların dikkatini çekmeyi başardı.
Orhan Veli şiiri en saf kanallara indirgeyerek ondan yine de şiir mayası çıkarttı; çünkü ona göre ‘şiir bütün hususiyeti edasında olan bir söz sanatıdır.’ Döneminde ihtiyaç duyulan şiir belki de tam anlamıyla Garip’in ortaya koyduğu şiirdi. Üstelik Garip şiiri tam anlamıyla Batılı bir akım içine oturmaz. Japon Haiku tarzından ve sürrealizmden esinlenen şiirler Garip’in dahil olduğu akımlar hakkında soru işaretleri oluştursa da Orhan Veli bu tartışmalara karşı çıkarak her fırsatta Garip şiirinin bir akıma dahil olmadığını savundu. Bu çerçevede Orhan Veli’nin özgün bir şiir kurduğu da söylenebilir. Böylece Garip şiiri dönemin Batı-Doğu şiiri tartışmalarında gelenekten ve Batı taklitçiliğinden uzak kalarak özgün bir şiir yaratılabileceğini gösterdi.
Orhan Veli’nin Ahmet Haşim’e takıldığı birçok şiiri vardı. Bu takılmalar Haşim’den çok onun üzerinden eski şiir anlayışını yıpratmak amacıyla yapılıyordu. Haşim’in meşhur “şiir musiki ile söz arasında, sözden ziyade musikiye yakın” düşüncesini yıkmak isteyen Orhan Veli, şiiri musikiden ayırmaya niyetlenmişti. Şiiri şiir olarak ele almak gerektiğini, bir sanat eserini başka şeylerle birleştirmenin sanatsal ifade eksikliğinden doğduğunu savundu. Bu sebeple Orhan Veli’nin Garip akımı şiirlerinde ahenge karşı çıkış olduğu söylenebilir.
Ahmet Haşim’in saf şiir anlayışı çerçevesinde gelişen estetizmi, Orhan Veli’nin şiirde karşı çıktığı başlıca unsurlardan biriydi. Daha sonraları, Orhan Veli’nin geçmişle çok fazla uğraşarak kendi şiirinin estetiğini kısır bıraktığı tartışmaları olsa da Orhan Veli zaten şiirdeki estetiğe de karşıydı. Estetizm konusunda Orhan Veli, o dönem zihinlerde soru işaretleri oluşmasına sebep oldu. Haşim’in şiirde manaya karşı çıkmasını ‘hokkabazlık’ olarak gördü. “Şiir bütün hususiyeti edasında olan bir söz sanatıdır. Yani tamamıyla manadan ibarettir,” diyerek Haşim karşıtı tavrını bir kez daha gösterdi. Garip önsözü doğrudan bu zihniyettekilere hitap ediyordu.
Orhan Veli’ye gelen eleştirilerden biri de yazdığı şiirlerin basitliğiydi. Herkesin bunları yazabileceğini, Orhan Veli’nin yetenekli olmadığını söyleyen muhalifleri olsa da o, hece veznini de geleneksel şiiri de oldukça başarılı kullanan ve sade şiirleriyle de başarılı örnekler vermeyi seçmiş biriydi. Nitekim açtığı yolda birçok şair Garip tarzı şiirler yazmaya yeltense de hiçbiri Orhan Veli kadar kalıcı olamadı.
Şairaneliğe karşı çıkarak şiirin bir söz söyleme sanatı olduğunu söyleyen Orhan Veli, ‘şiir öyle bir bütündür ki bütünlüğü farkında olunamaz’ diyordu. Sarsıntıya uğrattığı kalıpları, düşünceleri ve birçok ismin ‘öfkesine’ maruz kalışı birlikte düşünüldüğünde döneminde yarattığı devrim etkisi daha iyi anlaşılabilir.
Şairin Vazgeçemediğim adlı ikinci kitabı 1945’te yayımlandı. Garip’teki düşüncelerini sonraları yumuşatan Orhan Veli, aslında vezin ve kafiyeye değil, şiirde bunu zaruret sayanlara karşı olduğunu belirtiyordu.
Garip akımı, üyelerinin şiir anlayışındaki değişimler nedeniyle kısa ömürlü olsa da, genç şairler arasındaki etkileri uzun sürdü. Hatta kendilerinden sonra gelen İkinci Yeni şairlerine de yol açtıklarını savunan kimi tarihçiler Garip akımını Birinci Yeni olarak da adlandırıyordu. Garip şiirinin çok kısa bir sürede oldukça geniş kişilerce benimsenmesi ve bugün edebiyat tarihinde adından başarıyla söz edilmesi döneminde böyle bir yeniliğe duyulan ihtiyacı açıkça gösteriyor.